Bir Hadis-i Kudsi’de Allah şöyle buyuruyor:
“Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek, tanınmak istedim; bundan dolayı
da beni tanımaları, gizli güzellik ve mükemmelliğimi bilmeleri için
varlıkları yarattım.”(2)
Bu ifadeye göre, Rabbimiz kendini bize bildirmek ve tanıttırmak için
bizi ve içinde bulunduğumuz kâinatı yaratmış. O halde, sonsuz kudret
sahibi olan Rabbimiz her türlü yolla kendini bize tanıttırarak yaratılış
gayesini yerine getirmiş olmalı.
Beni üç hafta öncesinde hiç biriniz tanımıyordunuz. Şimdi kısmen
tanıyorsunuz. Sizinle yüz yüze görüşüp sözlerimle kendimi anlatmak
yerine, başka iki yolla da kendimi tanıtabilirdim. Birincisi, size bir elçi vasıtasıyla, bir mektup göndererek kendimden bahsedebilirdim. İkincisi,
hiç kimsenin taklit edemeyeceği eserlerimi size göstererek kendimi
tanıtabilirdim. Sizler de eserlerime bakarak ne tür maharetlere sahip
biri olduğumu öğrenebilirdiniz. Teşbihte hata olmaz, aynen bu misaldeki
gibi, Rabbimiz de, hem peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu
mesajlarla (ilahi kitaplarla) hem de kâinatta her an cereyan eden sonsuz
icraatlarıyla (kâinat kitabıyla) kendini bize tanıtıyor. Hz.
Muhammed’in (a.s.m.) şahsında tüm insanlığa gönderilen ilk emrin “oku”
olması da bu sırdandır.
Aklı başında bir insan, ilahi kelam olan “Kur’an-ı Kerim’i” ve kâinat
kitabı olan “Kitab-ı Kebir’i” okuyarak Rabbini tanıyabilir. Bu anlamda,
Hz. Muhammed (a.s.m.), Rabbimizi bize bildiren iki kitaptaki ayetleri
ders veren bir öğretmen ve bir rehberdir.