Kanaatimce, Allah’ı bildiren ayetleri görmemize en büyük engel seküler
bilimin sebep-sonuç ilişkisine dayalı determinist yaklaşımıdır. Örneğin,
bir elma, Allah’ı bize bildiren mucizevî bir meyve iken, seküler bilim,
elmanın elma ağacından, ağacın çekirdekten ve çekirdeğin DNA’daki
programdan, DNA’nın moleküllerin farklı dizilişinden ve moleküllerin de
atomlardan oluştuğunu açıklayarak sıradanlaştırır. Bir insan, sebepler
perdesini kaldırıp bir elmanın sonsuz kudret sahibi Allah’ın ilim,
kudret, hikmet ve rahmetinden geldiğini anlayabilir. Seküler bilim, her
şeyin sebebini araştırarak gizemini çözdüğünü düşünüyor. Yani,
gördüğünüz nimetlerin arkasında bir
Mün’im (nimet verici)
aramayın, onlar şu sebepler zincirinin sonuçlarıdır, diyor. Oysa elmayı
elma ağacından bilmek, elma suyunu içinde bulunduran “akıllı
makinelerin” (vending machine) elma suyunu yaptıklarını söylemek
gibidir. Akıllı makinelere parayı koyup elma suyu kodunu girdiğinizde,
makine bize elma suyu veriyor. Para yerine, elma ağacına su ve gübre
verdiğimizde, ağaç bize elma veriyor. Akıllı makineler, elma suyunu
yapacak ilme ve kudrete sahip olmadığı gibi, elma ağacı da, bütün bilim
adamlarının bile yapmaktan aciz kaldığı elmayı yapamaz. Akıllı
makinelere meyve sularını yerleştiren ilim ve kudret sahibi biri olduğu
gibi, Allah’ın akıllı makineleri olan meyve ağaçlarına da meyveleri
takan sonsuz ilim ve kudret sahibi biri vardır.(4) Seküler bilim,
meyveyi ağaca vermekle ahmakça bir hüküm vermiş oluyor.
Seküler bilimin bu yaklaşımında çok büyük bir yanılgı vardır. Bir
örnekle ne demek istediğimi açıklayayım: Hayalen Afrika’nın en ücra bir
köyüne yolculuk yapalım. Hayatında televizyon görmemiş bu insanlara,
uzaktan kumandalı bir televizyonu hediye olarak beraberimizde götürelim.
Bir haftalığına köydeki zeki insanları toplayıp seküler bilimin
determinist yaklaşımını anlatalım. Daha sonra da televizyonun bilimsel
olarak nasıl çalıştığına ilişkin bir teori geliştirmelerini isteyelim.
İçlerinden zeki olanı şöyle bir bilimsel teoriyle gelsin: “Televizyon
dediğiniz ekran kutusunda gördüğümüz görüntünün nedeni uzaktan
kumandadır. İnanmıyorsanız, tezimizi test ediniz. Her seferinde
kumandaya bastığınızda ekranda bir görüntü çıkıyor ve tekrar basınca
görüntü kayboluyor. O halde, görüntünün sebebi kumandadır.” Muhtemelen,
birçok insan bu teoriyi kabul etmek zorunda kalacaktır. Ancak
televizyondaki programların çok yüksek ilim ve hikmet içerdiğini
görenler böyle bir teoriyi kabul etmekte zorluk çekecekler. Onlar,
kumandanın bu denli yüksek ilim ve hikmet sahibi olduğunu makul
görmediklerinden bu teoriye şiddetle karşı çıkacaklar.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]İşte
bu misalde olduğu gibi, bizler de akıl sahipleri olarak düşündüğümüzde
göreceğiz ki, ağaçlara veya hayvanlara takılan neticeler onlardan
değildir. En yüksek ilme sahip bilim adamlarının yapamadığını inekler
veya sinekler elbette yapamazlar. O halde, televizyondaki görüntü bir
stüdyodan geldiği gibi, kâinat televizyonunda bize görünen her şey başka
bir alemden geliyor. Televizyon programları hayat, ilim, akıl sahibi
insanların eseri olduğu gibi, kâinattaki hakiki görüntüler de sonsuz
ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir’inin eserleridir.
Rabbimiz kâinatı, her an değişen filmlerin oynadığı, dinamik ve canlı
bir sinema salonu şeklinde yaratmıştır. Gösterdiği bütün filmlerle
kendini bize tanıtmak istiyor. Televizyon ve kumandayı yapan, kasıtla ve
hikmetle ikisi arasında bir ilişki kurduğu gibi, kâinatın sahibi de hem
sebebi hem de sonucu beraber yaratarak aralarına, hikmeti gereği bir
ilişki koymuştur.(5) Aklı başında olan insan, televizyondaki görüntüyü
kumandaya mal etmediği gibi, kâinattaki görüntüleri ve nimetleri de
sebeplere havale edemez.